Çelik, depreme karşı en güvenilir yapı malzemesidir

Sektörde 60 yılı geride bıraktıklarına dikkat çeken Kocaer Çelik Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü Mehmet Çakmur, küresel ölçekte başarısını kanıtlamış güçlü bir Türk markası olduklarının altını çizdi. İzmir Aliağa’daki entegre üretim tesislerinde yılda 800 bin ton kapasiteye sahip 3 çelik profil fabrikasıyla faaliyetlerini sürdürdüklerini hatırlatan Çakmur, 180 bin ton/yıl kapasiteli çelik servis merkezi ve LEED sertifikalı 100 bin ton/yıl kapasiteli galvaniz fabrikalarının da Türkiye’nin üretim gücüne katkı sunduğunu aktardı. Tükettikleri elektriğin yaklaşık yüzde 33’ünü karşılayan 9,2 MW kapasiteli çatı üzeri GES ile sürdürülebilir üretim modelini desteklediklerini sözlerine ekleyen Çakmur, “Sürdürülebilirlik vizyonumuz doğrultusunda yenilenebilir enerji yatırımlarımıza da öncelik veriyoruz. Bu kapsamda, 2023 yılında Aydın Kuyucak’ta yaklaşık 120 MW’lık güneş enerjisine eşdeğer kapasiteye sahip 24 MW’lık Jeotermal Enerji Santrali (JES) yatırımı için fizibilite çalışmalarına başladık. Bu yatırımı hem çevresel sorumluluğumuzu pekiştiren hem de enerji ihtiyacımızı sürdürülebilir kaynaklarla karşılamamıza olanak tanıyan stratejik bir adım olarak görüyoruz” açıklamasında bulundu.
Çelik yapılar kamu açısından stratejik önem taşıyor
Deprem riski taşıyan birçok ülkede, çelik yapı sistemlerinin teknik üstünlüğünün yanı sıra kamu güvenliği açısından da stratejik bir çözüm olarak görüldüğünü ve çeşitli teşvik mekanizmalarıyla desteklendiğini dile getiren Çakmur, “Türkiye’de çelik yapı sistemleri, potansiyeline rağmen henüz istenen düzeyde yaygınlaşamadı. Kamu projeleri ve özel sektör uygulamalarında dönüşüm sınırlı kaldı” dedi. Deprem kuşağında yer alan bir ülkede, yapı güvenliğinin her projede öncelikli bir tasarım kriteri olduğunun altını çizen Çakmur, çeliğin hafifliği, esnek yapısı ve yüksek taşıma kapasitesiyle depreme karşı en güvenilir yapı malzemelerinden biri olarak öne çıktığına dikkat çekti. Çelik yapıların, sadece afet sonrası yeniden yapılanma süreçlerinde değil, aynı zamanda afet öncesinde de koruyucu yapı güvenliği yaklaşımıyla öne çıktığını vurgulayan Çakmur, “Çeliğin sahip olduğu bu avantajlarla ülkemizde de bu yaklaşıma yönelik örnekler giderek artıyor. MEB’e bağlı okul kampüsleri, sahra hastaneleri, OSB’lerdeki üretim tesisleri ve yüksek katlı ticaret yapılarında çelik sistemlere geçiş hız kazandı” dedi. Deprem güvenliğini esas alan projelere odakladıklarını anlatan Çakmur, yüksek dayanımlı ve mühendislik hesaplarına tam uyumlu profillerle güvenli yapılar için çözüm sunduklarını da sözlerine ekledi.
Sürdürülebilirliğe de katkı sağlıyor
Yapısal çeliğin tamamen geri dönüştürülebilir yapısı sayesinde, çelik ürünlerin üretim döngüsüne nitelik kaybı yaşamadan defalarca dahil edilebilir olduğu bilgisini veren Çakmur, bu durumun doğal kaynak tüketimini azaltırken, enerji tasarrufu ve karbon emisyonlarının düşürülmesine de katkı sağladığını anlattı. Bu sayede sadece sürdürülebilir üretim yaklaşımlarını değil, aynı zamanda sektörel çeşitliliğe ve mühendislik derinliğine dayalı büyümelerini de istikrarlı biçimde sürdürmeyi amaçladıklarını açıkladı. Demir çelik sektörünün, küresel ölçekte büyük bir dönüşüm sürecinden geçerken, bu süreçte ön plana çıkan bazı yapısal sorunların da sektör oyuncularının sürdürülebilir büyüme hedeflerine ulaşmasını zorlaştırdığını sözlerine ekleyen Çakmur, bu sorunların başında kapasite fazlası, ihracatta teşvik kaynaklı rekabet baskısı ve talep darlığı geldiğini açıkladı.
Kaynak: Ekonomim